Kent AŞ. İşçisinin;
“Aralık ayı maaşının %30’u
Ocak ayı maaşının tamamı
2021 yılından kalan 2 ikramiyesi
2022 yılından kalan 1 ikramiyesi ve
2022 yılı Toplu İş Sözleşmesine ait 1 aylık geriye dönük alacağı”
Personel A.Ş. işçisinin;
“Ocak ayı maşının %35’i
2022 yılı Toplu İş Sözleşmesine ait 1 aylık geriye dönük alacağı, halen ödenmemiştir.”
Kim söylüyor bunları?
DİSK/Genel-İş Sendikası İzmir 8 Nolu Şube Başkanı Deniz Şahin Gümüştekin.
Durum korkunç. Sendikalı, toplu sözleşmeli işçiler maaşlarını alamıyor.
İşçi sınıfının tarihsel çıkarlarına bağlı bir sendikacı olsa, 3 aydır maaş alamayan işçilere karşı sorumlu olur, istifa eder.
Ama bu memlekette istifa etmeme geleneği var. Her cenahta.
Ve Gümüştekin ekliyor “Geçen sene Haziran ayında Kent A.Ş. ile Ağustos ayında Personel A.Ş. ile Toplu İş Sözleşmeleri imzaladık” ve eklemeye devam ediyor.
“İzmir’in en iyi maaşları arasındaydı” Bir de kıyaslama yapıyor. Kıyaslamayı yoksulluk sınırına göre değil, asgari ücrete göre yapıyor.
İz Gazete’de çıkan yazıdan öğreniyoruz ki, belediye başkanı, yönetimi, bürokratlar sendikayı tanımıyor, telefonlara çıkmıyor, görüşme yapmıyorlar, temsilcileri işten atıyor.
Bu bir utanç tablosudur. Bu tablo işverenin değil, sizin eserinizdir.
İşveren, canıyla, kanıyla, bedeller ödeyerek ayakta kalmış bir sendikayı, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunu ve onun en büyük sendikasını muhatap almıyor, zamanın kavramına göre söylersek sallamıyor.
Şube Başkanı, buna karşılık, hakkını alamayan işçileri toplayıp belediyenin önünde eylem dahi yapamıyor. Ajanslara, basın metni gönderiyor. Çünkü milletvekilliği için şube başkanlarını birer emir eri gibi oradan oraya sürükleyen Sendika Bürokratlarının izin vermeyeceğini biliyor. Çünkü onlar sayesinde o koltuklarda oturuyor.
8 Nolu Şube başkanını nereden tanıyoruz. Çiğli Grevi’nden. Hem grevi sattı hem de 3 yıllık TİS imzaladı. Yaşam koşullarını düzeltmeye çalışan Çiğli işçilerinin yanında durmadı, temsilcilikler alındığında sustu, öncü işçilere 3 günlük yevmiye kesintisi yapıldığında sırra kadem bastı.
Bu rezil sendikal pratikleri çoğaltılabiliriz, ama gerek yok. Genel İş üyeleri her şeyi izliyor, gözlüyor, biliyor.
Açıklamada bütün suçu AKP’ye yükleyerek işin içinden çıkabileceğini sanıyor. Sınıflar mücadelesinden bu kadar mı bi habersiniz.
Sonuç olarak, Genel İş Genel Merkezi’nin teslimiyetçi, işvereni kollayan, pasif, diyaloğ sendikacılığı anlayışı çökmüştür. Genel Merkez’e yaslanan, cebine ayda 30-35 bin TL indiren, işçilerin verdiği aidat ile konfor alanı yaratan, işçinin temsilcisi olmayan, onun hakkını yerde bırakan herkes bu çöküşten payını alacaktır.
Bu teslimiyetçi çizgiden demokrasi mücadelesi yararına bir şey çıkmaz.
İşçiler yeni bir yol açacaktır, hiç kimse kuşku duymasın. Hiç kimse bir saniye bile tereddütte kalmasın.
Yol açılmıştır.
Daha önce bu yolu açan DİSK’li işçi yoldaşlarımızın gösterdiği gibi. Tarihten 1 yaprak açalım, bakalım neler uğruna kavga edilmiş ve ne bedeller ödenmiş.
“ 1975 yılında DİSK/T. Maden-İş’e üye olan Sungurlar işçileri, işverenin sendikayı tanımadığını açıklaması üzerine 11 Ağustos’ta direnişe geçti. İşveren fabrikada çalıştırdığı kimi işçileri silahlandırarak işçilerin üzerine saldırttı.
Demir çubuk ve tabancaların kullanıldığı saldırı sırasında üç işçi yaralandı. Üç ay süren direnişin sonunda işveren büyük bir dayanışma örneği gösteren işçilerin taleplerini kabul etti ve 26 Kasım’da bir protokol imzalandı.
Direniş sürecinde işçiler ve aileleri yaptıkları çeşitli gösteri ve toplantılarla etkili bir mücadele sergiledi.”
Gelenek, geleceğimizdir.