Geçen yıl Ağustos ayında, New York eyaletinin Buffalo kentinde bir grup Starbucks çalışanının başlattığı sendika kurma girişimi Aralık ayında kentteki 2 şubede sonuç verdi. Sendika yanlısı çalışanların sevinç gözyaşlarıyla karşıladığı bu hareket tahmin edildiği gibi ülkenin her köşesine sıçramış durumda.
Şu an, bu kahve devinin ilk kurulduğu Washington eyaletinin Seattle kentinde, Arizona’da Mesa’da, Tennessee’de Knoxville’de, Illinois’de Chicago’da, Colorado’da Bloomfield’de ve Massachussetts’de Boston’da bu kıvılcım yayılıyor.
1971 yılında Seattle’da ‘kendi halinde’ bir kahve dükkanı olarak açılan Starbucks’ın bugün dünya genelinde 32 binden fazla şubesi var. Bunların neredeyse yarısı ABD’de.
Peki dünya devi bir şirketin birkaç şubesinde yaşanan bu hareketlenme gerçekten önemli mi? Bu soruya yanıt olarak, ‘pek de değil’ diyenler elbette vardır, olacaktır. Fakat kıvılcımın parlaklığı birçok açıdan apaçık ortada.
Birincisi, bu sendikalaşma girişimi, sendika kültürünün, hatta daha doğrusu genel anlamda işçi hakları hareketlerinin, uzun süredir uykuda olduğu, kapitalizmin tam da göbeğinde, ABD’de yaşanıyor.
İkincisi, hem ülkede hem de dünyada ‘en büyük’ ve ‘en zengin’ başlıklı listelerin başlarında yer alan bu şirketin yöneticilerinin, girişimi engellemek için aylarca çeşitli yöntemlere başvurmasına rağmen yaşanıyor.
Üçüncüsü, bu hareketi başlatanlar ise, yıllarca ‘apolitik’ olarak nitelendirilen Y ve Z kuşağından gençler.
Bu gençler, sınıf farkındalığını çoktan yakaladıklarını, Starbucks CEO’su Kevin Johnson’a ilettikleri mektupta da açıkça göstermiş. Sendika kurma isteklerinin ardında, Starbucks’ın sadece belirli politikalarına karşı gelmek değil, genel olarak çalışma koşullarının ve yaşam alanlarının iyileştirilmesi ve korunması hedefinin yattığını söylüyorlar. Yani sadece tepkisel değil, ileriye dönük, uzun soluklu bir adım bu.
Johnson ve şirketinin bazı diğer üst düzey yöneticileri, ‘tatlı dille’ çalışanları vazgeçirmeye çalıştı, Starbucks’ın ‘büyük bir aile’ olduğu mesajını verdi; özellikle son dönemlerde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle şubelerde çalışan sayısının azaldığını ve bunun da çalışanların iş yükünü arttırdığını kabul etti. Tabii, perde arkasında manipülasyon çabası olduğu haberleri de duyuluyor.
Çalışanlar sendika kurma konusunda kararlı olduklarını gösterince de, yöneticilerin yasal çerçevede yapabileceği birşey kalmadı elbette.
Bu dalganın sadece Starbucks’ın diğer şubelerine değil, diğer büyük şirketlere yayılma potansiyeli de gündemde. Zira, ülkenin en büyük ikinci şirketi Amazon’un Alabama’daki Bessemer kentindeki bir tesisinde, geçen yılın başlarında böyle bir girişim oldu ancak çalışanlar arasında yapılan oylamada sendika kurma fikrine yeşil ışık yakılmadı. Buna rağmen, sendikalaşma hedefinde olan Amazon çalışanları çabalarını sürdürüyor.
Özellikle 1970’li yıllardan bu yana sendikalaşma oranının duraksadığı ve hatta ciddi oranda gerilediği Amerika’da şu an tam zamanlı çalışanların %10,8’i sendikalı. 2019 yılında %10,3 olan bu oranın 2020’de artmış olması bile ülkede işçi sınıfındaki hareketlenmenin işaretlerinden biri denilebilir. Üstelik bu, pandemi nedeniyle milyonlarca kişinin işsiz kaldığı bir dönemde yaşanıyor.
Asmin ŞİN ‘in Değerlendirmesi
Kaynak:
https://www.workers.org/2022/01/60928/
https://www.vox.com/recode/22825850/starbucks-union-first-organizing-vote-nlrb
https://www.bls.gov/news.release/pdf/union2.pdf